5 Kasım 2013 Salı

21. yüzyılın ilhamı: Kleopatra

Hazin sonuna rağmen Kleopatra, tarihin tozlu sayfalarında parıldayan isimlerden bir tanesi.
Uğruna kitaplar yazıldı, diziler, filmler çekildi. Tarihteki en güçlü kadınlardan biri ilan edildi.

Dikkat çekmeyi seven Kraliçe Kleopatra, daha renkli ve göz alıcı görünmesi için dudaklarını kırmızıya boyarmış. O zamandan bu zamana yüzyıllar geçmiş, her şey değişmiş.
Değişmeyen ender şeylerden birisi, kadınların hala göz alıcı görünmek istemesi ve bunun için de kırmızı ruj sürmesi.

Kleopatra'yla başlamış olan ruj merakı yavaş yavaş dünyanın dört bir yanındaki kadınları da etkisi altına almaya başladı ve 16. yüzyılda İngiltere Kraliçesi I. Elizabeth ve onun yakın çevresindeki bayanlar tarafından kullanılması ile popülerlik kazandı.
Ama ne popülerlik!
Şimdi bile yanımızda ancak tek bir rujun sığabileceği çantalar taşımamızın nedeni genetik bence. Hepimizin DNA sarmalına kodlanmış resmen.

DNA'mıza adeta kazınmış olan bir gerçeği nasıl inkar edebiliriz ki?
Hem zaten inkar etmek isteyen kim?

Bizler SRS(Sevgili Ruj Severler), çıkıp yeni birkaç makyaj malzemesi alalım dedik.
Soluğu rujların yanında aldık öncelikle ve de 3 tanecik ruj aldık kendimize.
Hepsi de birbirinden güzel. L'oréal ve Max Factor'den aldık bu kez.

Max Factor demişken, bu dahiyane marka 1930 yılında dudak parlatıcısını keşfederek hayatımıza inanılmaz bir ışıltı katmıştır, bu önemli ayrıntıyı söylemeden geçmek olmaz.
Hani önemli olan ruh güzelliği derler ya... Doğrudur, çok önemlidir, sonuna kadar katılıyorum.
Ama ruh güzelliği önemli diye ortalıkta ruh gibi dolaşmanın manası yok.
Ruhumuz görünüşümüzden ilham alsın biraz da!
Çok sevgiler, CB
Xx!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder