9 Kasım 2013 Cumartesi

#saturday pocket!

Cumartesi günlerinin hayatımızdaki yeri bambaşka!
Daha perşembeden cumartesi gününün büyüsüne kapılmaya başlarız ve cuma günü geldiğinde bu büyü bizi sarıp sarmalar.
İşte cuma gününü bu kadar mükemmel yapan gerçek de sanırım bu! Ama tabii kendine özgü bir havası da yok değil.
Neyse... Cumartesi geldi! Haliyle aktivite günü. Aktiviteden kastım ise illa ki gidip gezmek değil.
Eğer siz de benim gibi 'ev ille de ev' diyorsanız, işte size cumartesi önerileri:

#Cumartesi filmi
Despicable Me 2
Film hafta içi izledim ve minyoncuklara bir daha bayıldım. Keşke evimizde de oradan oraya koşturan minyonlar olsa, hayatımıza renk ve şapşallık katsalar. Çok güzel olurdu, hatta şahane olurdu. Hadi o olmadı bari bir animasyonun içinde yaşasak bari! Hayatta tercihlerimiz niye bu kadar kısıtlı ki, damn it!
Eğer izlemediyseniz bu cumartesi gününüzü mutlaka bu filme ayırın. Garanti ediyorum, çok gülüp çok eğleneceksiniz!
Film bitti peki ya sonra? Biraz Scrabble mı oynasanız ki acaba? Hımmm neden olmasın?
Scrabble her zaman sevdiğim oyunlardan biri olmuştur. Tabii ilk sıralarda tabu yer almakta.
Scrabble oynarken bir yandan da müzik dinleyebilirsiniz. Mesela Plastiscines olabilir. 

Plastiscines'in About Love albümünü çok seviyorum, grubun 2. albümüydü bu. 2009'da çıkmasına karşın, geçen yıllar içinde daha bir sevdim, vazgeçilmezlerimden biri oldu diyebilirim. Albümdeki I'm down tonight şarkısı favorim. 
Cumartesi gününü geçirmenin en en en güzel yollarından biri kitap okumak. Hele hele bu kitap Julia Quinn ise deyim yerindeyse tadından yenmez. Bir yandan kitap bitsin istersiniz, bir yandan da hiç bitmesin... Kulaklıklarımı takıp tamamiyle kitaba yoğunlaşmayı çok seviyorum. Dahası kitabı yaşamayı seviyorum. Kitap hangi tarzsa müzik klasörüm de ona göre değişir. Konsept benim için çok şey demek:)
İşte sizlere güzel bir cumartesi paketi! Bir nevi seç-beğen-al üçlemesi de diyebilirim:)
Keyifli bir cumartesi geçirmeniz dileğiyle...

Sevgiler, CB
Xx!

8 Kasım 2013 Cuma

#happy friday

Mutlu cumalar!
Bir hareketlilik, bir koşturmaca yaşanıyor ki sormayın.

Blogda hafta sonuna hazırlık var bugün. Nasıl mı? işte böyle:
Bir cuma gününe uyanmaktan daha güzel olan tek şey, güneşli bir cuma gününe uyanmaktır.
Hele de kasım ayında.
Eğer mucize gerçekleşir de böyle bir gün yaşanırsa, bir kutlama yapmak da kaçınılmaz oluverir!


İşte ben de bugünün bir kutlamayı hak ettiğine karar verdim ve ortalığı biraz dağıttım; en sevdiğim şarkıları açtım ve bugünü kendime ayırmaya karar verdim. (Sanki her günü kendime ayırmıyormuşçasına. Burada işsiz olmama atıfta bulunuyorum.)
Güzellik başa bela olabilir ama bakımsız görünmekten daha korkunç olmadığını düşünüyorum.
Son zamanlarda da nişandı düğündü derken benimle birlikte cildim de yoruldu. İç huzurumuzu arıyoruz ve günün sonunda Nirvana'ya ulaşmayı hedefliyoruz. Şekil A:

Ortalığı biraz dağıttım derken tam olarak bunu kastediyordum :)
Ben her zaman, eğer ruh haliniz bozuksa, önce dış görünüşü değiştirmeden yanayım. Değiştirmek derken, ufak tefek bakım, birkaç pırıltı, hoş bir ruj ile belirginleşen gülümseme, bunun gibi şeyler işte...

Ne demiş Coco Chanel, 
"You can be gorgeous at thirty, charming at forty, and irresistible for the rest of your life."
Bu kadın bir Einstein, dostum!
Coco Chanel'in da demiş olduğu gibi, hayatımızın geri kalanında 'dayanılmaz' güzellikte olmak istiyorsak-ki koşulsuz şartsız istiyoruz- o zaman hayata ve yer çekimine meydan okumanın tam zamanı!


Çok sevgiler, CB
XOXO

6 Kasım 2013 Çarşamba

#LoveRedSoles

Ayakkabılara bayılırım.
Kırmızı tabanlı bir ayakkabı içinse türlü entrikalar çevirebilirim.


Ahh Christian ahh! Kırmızı tabanlı mükemmel Louboutin'lerinle, biz sıradan ölümlülerin aklını başından almak da neyin nesi! Şeytana pabucunu ters giydirmeyi bırak, kırmızı tabanlı giydirirsin sen! Sihirbaz ve hokkabaz karışımı, şeytan tüyüne sahip ender insanlardan...
Yani tam benlik:) En sevdiğim, en sempatik tasarımcılardan da birisi.


İşte bu sevgili tasarımcımız için ayakkabıların satıldığı bir mağaza yeterli olmuyor ve bu mağazaların içinde ayakkabı salonlarının da yer almasını istiyor ve kolları sıvayıp çalışmaya başlıyorlar. Ve bu planlar dahilinde Saks Fifth Avenue, New York mağazasında Christian Louboutin’in ABD’deki ilk mağaza içi ayakkabı salonunun yer alacağını açıklıyor.

Bunu kutlamak için de Louboutin’in Paris’ten New York'a gelişini anlatan güzel, eğlenceli bir kısa film hazırlanıyor. Filmde, Louboutin, yaratıcılığı ve her zamanki sempatikliği ön planda.
Louboutin rüzgarının tüm dünyayı kasıp kavurduğu kırmızı ayak izleriyle gözler önüne seriliyor.
Müzik ise bir harika! Bu ritmi duyup da ayağa kalkıp dans etmemek mümkün değil.




"It's a dream" olarak başlayan Louboutin efsanesi," it's not just a dream" olarak tüm hızıyla devam ediyor.
Christian Louboutin, tam zamanlı çalışan bir rüya işçisi!
Kendi rüyalarını gerçekleştirirken, bizlerin hayallerini süslemeyi de ihmal etmiyor.

Seni de kırmızı tabanlı ayakkabılarını da çok sevdik Christian!
Cover Babe'den Christian Louboutin'e... En içten sevgilerimle...
Xx!

P.S. I Love Red Soles

Grace Kelly: Altın Kalpli Masal Prensesi

Grace Kelly...
Biz hep peri masalları okuduk kitaplardan; ama Grace Kelly bir peri masalını yaşadı.Hollywood'un en güzel, en başarılı aktrislerinden biri o zamanlar Grace Kelly...
Garry Cooper ile birlikte rol aldığı High Noon(1952) filmiyle Hollywood'daki en parlak yıldızlardan birine dönüşüveriyor.


Yediden yetmişe herkes ona hayran. Zarifliği, kibarlığı, alçakgönüllülüğü ve tabii güzelliğiyle, onu gören, tanıyan herkesin başını döndürüyor.
Ve oyunculuk kariyerinde çok büyük işlere imza attığı zamanlarda Grace Kelly'miz, Monako Prensi III. Rainier ile dillere destan bir aşk yaşamaya başlıyor. 

Ve günün birinde hayatının en büyük ikilemine düşüyor:
Aşk mı yoksa kariyer mi?
Grace, aşkı seçiyor ve çok sevdiği oyunculuk kariyerine böylelikle son noktayı koymuş oluyor.
Ve karşımızda tüm güzelliği ve mükemmelliğiyle, Monako Prensesi Grace!
Unutulmaz bir hikaye...Dramatik bir son...


Rainier III de Monaco(Monaco Prensi III. Rainier) ve Grace Kelly, yüzyılın düğünü olarak nitelendirilen ihtişamlı bir düğünle evleniyor ve Hollywood'un Grace Kelly'si, resmi olarak mükemmel bir prenses olma yolundaki ilk ve en önemli adımını atıyor.

Peri masalı tüm hızıyla devam ederken, kahramanlarımız tıpkı gerçek masallardaki karakterler gibi birçok zorluk ve engelle karşılaşıyor. Fransa ile Monako arasında patlak veren politik krizler krallığı içten içe yıpratmaya başlıyor. 

Sonrasında ise biraz gözyaşı, biraz hüzün, bolca mutluluk, kahkaha...

Hollywood, Grace Kelly'i unutmuyor ve onun hikayesini beyaz perdeye taşıyor.
Filmimizin yönetmenliğini La vie en rose filmiyle büyük sükse yapan Olivier Dahan üstlenirken senaryoda Arash Amel imzası göze çarpıyor. Başrollerde Nicole Kidman ve Tim Roth ikilisi yer alıyor.
"Anlayışlı ve iyi kalpli bir insan olarak anılmak isterim."
Grace Kelly

Altın kalpli masal prensesine ithafen,
Sonsuz Sevgilerimle, CB.

Biraz gözlerimiz mi kamaştı ne?

Chanel No.5 efsanevi parfümün yeni yüzü, aslında bir nevi eski yüzü!
Tüm zamanların unutulmaz kadınlarından biri olan Marilyn Monroe, bu sezon fazlaca göz önünden olacak No.5 ile birlikte.

Bir röportaj esnasında, "Yatakta ne giyiyorsunuz?" sorusuna "Sadece Chanel No.5!" cevabını veren Marilyn Monroe, Chanel'in yeni No.5 tanıtım kampanyasının yüzü oldu.

Her röportajında oldukça cesur itiraflarda bulunan Monroe, zamanında bu röportajıyla yine bir hayli ilgi odağı oldu."Sadece Chanel No.5!" cevabını verdikten sonra bir an durup, "Ama ne yapabilirim bu gerçeğin ta kendisi!" diyor ve o unutulmaz kahkahalarından birini atıyor.
Böylelikle Chanel No.5 ve Marilyn Monroe unutulmaz bir ikili oluveriyor.

Coco, "Benim parfümümün bir adı olmayacak. Sadece numarası olacak, şişesi de sade bir cam olmalı ki parfüm öne çıkmalı." diyor ve kokusuyla insanları cezbeden bir parfüm ortaya çıkıyor. Parfümün adı yok. Numarası ise "5" rakamı. Bu rakam Coco Chanel'in uğurlu sayısıdır ve bu nedenle de parfümüne bu adı verdiğini düşünüyorum ben.

Coco Chanel'in "kadın gibi kokan bir kadın parfümü" yaratmak gayesiyle ortaya çıkan No.5, tüm zamanların en büyük buluşlarından biri olarak anıldı ve anılmaya da devam ediyor.Bu iki efsanevi kadının-Coco ve Marilyn-yer aldığı tanıtım kampanyası gelecek ay(aralık), tüm dünyaya hükmetmeye hazırlanıyor.

Biraz gözlerimiz mi kamaştı ne?

Çok sevgiler, CB
Xx!

5 Kasım 2013 Salı

21. yüzyılın ilhamı: Kleopatra

Hazin sonuna rağmen Kleopatra, tarihin tozlu sayfalarında parıldayan isimlerden bir tanesi.
Uğruna kitaplar yazıldı, diziler, filmler çekildi. Tarihteki en güçlü kadınlardan biri ilan edildi.

Dikkat çekmeyi seven Kraliçe Kleopatra, daha renkli ve göz alıcı görünmesi için dudaklarını kırmızıya boyarmış. O zamandan bu zamana yüzyıllar geçmiş, her şey değişmiş.
Değişmeyen ender şeylerden birisi, kadınların hala göz alıcı görünmek istemesi ve bunun için de kırmızı ruj sürmesi.

Kleopatra'yla başlamış olan ruj merakı yavaş yavaş dünyanın dört bir yanındaki kadınları da etkisi altına almaya başladı ve 16. yüzyılda İngiltere Kraliçesi I. Elizabeth ve onun yakın çevresindeki bayanlar tarafından kullanılması ile popülerlik kazandı.
Ama ne popülerlik!
Şimdi bile yanımızda ancak tek bir rujun sığabileceği çantalar taşımamızın nedeni genetik bence. Hepimizin DNA sarmalına kodlanmış resmen.

DNA'mıza adeta kazınmış olan bir gerçeği nasıl inkar edebiliriz ki?
Hem zaten inkar etmek isteyen kim?

Bizler SRS(Sevgili Ruj Severler), çıkıp yeni birkaç makyaj malzemesi alalım dedik.
Soluğu rujların yanında aldık öncelikle ve de 3 tanecik ruj aldık kendimize.
Hepsi de birbirinden güzel. L'oréal ve Max Factor'den aldık bu kez.

Max Factor demişken, bu dahiyane marka 1930 yılında dudak parlatıcısını keşfederek hayatımıza inanılmaz bir ışıltı katmıştır, bu önemli ayrıntıyı söylemeden geçmek olmaz.
Hani önemli olan ruh güzelliği derler ya... Doğrudur, çok önemlidir, sonuna kadar katılıyorum.
Ama ruh güzelliği önemli diye ortalıkta ruh gibi dolaşmanın manası yok.
Ruhumuz görünüşümüzden ilham alsın biraz da!
Çok sevgiler, CB
Xx!

4 Kasım 2013 Pazartesi

Sevgili günlük...


Sevgili günlük,
Bugün uyandım.
Kahvaltımı yaptım.
Kitap okudum. Dizi izledim.
Komplo teorileri ürettim.
Yanında da çay içtim.
İki şekerli.

Çok sevgiler, CB