25 Ekim 2013 Cuma

Oh my dear Friday...

(Cuma gününe mektup...)

Oh my dear Friday...
Şu sıralar herhangi bir işte çalışmadığım için sanıyorlar ki "hayat bana güzel"!
Yoo dostum yo öyle bir şey yok.
Çalışsam daha kolay olurdu hayatım eminim ki.

Lovely Friday...
Her günüm yepyeni kararsızlıklarla dolu. Mesela,
10'da mı uyansam 11'de mi?
Kahvaltıda SATC mi izlesem yoksa Breaking Bad mi?
Kızarmış ekmeğime nutella mı sürsem vişne reçeli mi?
Kitabımı ipad'den mi okusam yoksa orijinal halini mi?
... (liste sonsuz)
Ve en kötüsü de şu:
Acaba hangi kitap serisini en baştan tekrar okumaya başlasam?

Anlayacağınız ağır işsizim. Help me!
Sweetheart Friday... Help me!

Oo honey... Friday...
Bütün bu sorular kafamda dönüp dururken bir yemek molası vermeliyim diye düşündüm.
Ve...

...Ve noodle yemeye karar verdim. Noodle'ı ise sticksle yemeğe karar verdim.
Ne diyebilirim ki konsept olayı her zaman için beni benden almıştır.
Sticks, arkadaşımın hediyesi. Çin'den getirdi. Pekin'den.
Evet. Çin'e giden bir arkadaşım var ve bana hatıra olarak sticks getirdi.
Show must go on, kıps;)

Darling Friday...
Biraz da kitap molası veriyorum.
Kendine iyi bak.
Tekrar görüşünceye dek... Sevgilerle CB
Xx!

Yazarken: Vaya Con Dios / Don't Cry for Louie

24 Ekim 2013 Perşembe

İki rüyam bir arada: Disney ve Oysho!

Oysho ürünlerini her gördüğümde, Oooyy Oyshooo yine mükemmelsin repliği kafamın içinde dönüp durur.
Yüzümde ise bir annenin çocuğuna attığı o sevgi dolu bakış...
Oysho pijama ve ev giysisi denilince mükemmel bence. Hatta en mükemmeli! Tabii dışarıda da giyilebilecek birçok model var bunların içinde.

İşte alışverişlerimden birinde böyle bir parça aldım ben de.
Disney World'un en büyük hayranlarından biri olduğum için kapıverdim hemen Minnie Mouse'lu sweatshirti.
Bkz.
İki rüyam da bir arada: Disney ve Oysho!
Giymeye kıyamayacağım eşyalar kategorisine hızlı bir giriş yapmış oldu sevimli MM sweat.
Şirin ve dünya tatlısının arasında bir yerlerde bu sweat. Sizi sarıp sarmalaması ve sıcacık yapması da cabası!
Radyo, Sinema ve TV okumuş olabilirim ama Reklamcılıktan aldığım seçmeli derslerimde de olağanüstü başarılıydım. Görüldüğü üzere.
Başına bir iş gelir korkumu üzerimden atıp giyebileceğim bir gün umuyorum ki. Şimdilik fotoğraflarına bakmayı seviyorum:))

Minie Mouse sweat'ın fotoğraflarını çekerken aklıma eldivenler geldi. Kesinlikle fotoğraflarda MM eldivenleri de olmalı dedim. Ne eldiveni mi? Şöyle anlatayım:
Herkesin çocukluğuna dair sakladığı, sevdiği hatıralar ve eşyalar vardır. İşte benimkilerden biri de fotoğraftaki Mickey Mouse eldivenleri. Ablamla bu kocaman eldivenleri giyer kendi çapımızda boks yapmayı severdik, tabii super mario oynamadığımız zamanlarda. Ya da bisiklet ve patenle meşgul olmadığımız anlarda:)
Bir zamanlar çocuktuk ve harika bir çocukluk geçirdik!

Bu zamanları tekrar hatırlattıkları için Disney ve Oysho'ya kocaman öpücükler!
Çok sevgiler, CB
Xx!

Yazarken: Hal Leonard / Movie & Tv Themes Album/ Take my breath away

23 Ekim 2013 Çarşamba

Çay bahane, dedikodu pek şahane!

Yazının başlığından da anlaşılacağı üzere...
Bayramdı, iş güçtü(benim açımdan geçerli değil tabii) derkeen bir türlü görüşemediğim arkadaşımla bir çay içelim dedik. Sanki günlerdir evde envai çeşit çay içmemişim gibi bir sünger çektim.
Ne de olsa hastayım, hala iyileşemedim. Evde kendi kendime hazırladığım konsept çay partileri de pek bir işe yaramadı. Ama inanıyorum içten içe bir gün gribi yeneceğim ve iyileşeceğim.

Neyse, hemen giyindim kuşandım hazırlandım tabii ben de. Çok sevdiğim Koton kazağımı giydim. Altına Mango kotumu.
Kazak sıcak tutmasının yanı sıra simli, ışıl ışıl görüntüsüyle adeta sonbahara meydan okuyor. Bu zincir kolyeyi çok seviyorum ara sıra kolye, ara sıra da elbiselerin üzerine kemer olarak kullanıyorum. Çok amaçlı aksesuarlara da giysilere de bayılırım-ölürüm-biterim! Kelepçe bilekliğim ise Accessorize'dan. Zincir desenleri olduğu için kolyeyle de pek uydular. Ekip ruhu diye ben buna derim!
Kışlık montları çizmeleri de çektim ve soluğu cafe'de aldım.
Genelde hep geç kalmama rağmen, bu kez erken gidendim. Oo yea!
Çaylar-kahkahalar-dedikodular eşliğinde muhabbeti bitirince de üşümüş bir halde soluğu evde aldım.
Akşam da bir kitap okumaya başladım, uykum gelmesine karşın sabaha karşı kitabı bitirip yattım. Sabah uyandığımda da yeni pırıl pırıl bir güneş vardı gökyüzünde, baktım burnum da akmıyor. Keyfim yerine geldi, kahvaltıyı donattım haliyle.
-E haliyle:))

Çok sevgiler, CB
Xx!
Bu yazıyı yazarken: Danny Vera - Hold on a while

The Real Me!

Bu aralar yine bir arayıştayım, hayatıma farklılık katma çabasındayım.
Ama isteyince olmuyor ki bu işler.
Boşlukta olduğumu anladığım anda yapılacak en önemli adımlardan ilki Holiday izlemek.
2. adım ise Sex and the City.
İşte benim terapilerim bunlar:)

Sex and the City dizisini çok seviyorum. Zaman zaman yok artık, daha neler desem de izlemekten keyif almayı hiç bırakmadım, hiç bıkmadım.
İşte bu yüzden de dışarıdan gelmiş, ve hala nezleyi atlatamamış olmamın da etkisiyle, çok geç olmadan hemen açtım ya Holiday ya da SATC izleyecektim.
Tercihim SATC'den yana oldu. Holiday izlesem ağlardım muhtemelen şu metabolizmamın yerlerde süründüğü anda.
Neyse, en sevdiğim ve de Carrie'nin beni en gaza getiren bölümlerinden birini açtım.
4. sezon, 2. bölüm!
En can alıcı bölümlerden biri, en can alıcı sahnesiyle, şimdi Cover Babe'de:

Yess!
Carrie Bradshaw bu durumda bile hala biz zavallı ölümlülere ders vermek için yanıp tutuşuyor. 
İdolümsün Queen C!
Ve Carrie'nin dudaklarından şu sözler döküldü: 
"Bir seçeneğim vardı. Podyumdan sürünerek kaçıp içimdeki mankeni utanç içinde öldürebilirdim
ya da kusurlarımla ayağa kalkıp işi bitirebilirdim. 
Ben de öyle yaptım. Çünkü gerçek insanlar hayatta düştüğünde tekrar ayağa kalkıp yürümeye devam eder."

Başka söze gerek yok bence bu lafın üstüne.
Carrie Bradshaw ve Cover Babe'den sevgilerle,
Xx!

Not: Merak edenler için, sahnede yer alan şarkı: Cherly Lynn - Got to be Real

21 Ekim 2013 Pazartesi

OMG! It's Monday! Again!

Bu pazartesi günlerini sevemedim, sevemedim, sevmeyeceğim de!
Zaten halen nezleyle mücadelemden galip olarak çıkmış değilim, bir de günün pazartesi olması
kendimi hükmen mağlup hissetmeme neden oluyor.

Ki bir de şu yanından bakın, temmuzda verdiğim afilli istifadan beri çalışmıyorum. O zamandan beri günlerim gecelerim, sabah uykularım, hafta sonlarım, hatta pazartesiler bile benim. Ama yine de sevemiyor insan bir türlü bugünü.
Sanırım 1.sınıfa başladığım günden beri şu moddayım:
:) İnternetten bulduğum bir karikatürdü bu. Kendime göre konuşma baloncukları ekledim ben de. Keşke çizme yeteneğim olsa da ben çizsem ama ne yazık ki bana bahşedilmemiş böyle bir yetenek.
Neyse... İşte bu pazartesi modundan çıkmak için dedim bari bugün için bir kombin yapayım.
Geçen sene komşumuzun hediye etmiş olduğu vintage kazayağı eteğimi giydim.
Nasıl mı oldu? İşte böyle:
Üstümdeki kazak da annemin eski diye ayırdıklarından bir parçaydı. Ben o kazağı alıp üzerine yine eski bir dantel örtüden kestiğim parçaları diktim. Pek hoş oldu. El emeği göz nuru:) Yakından bakalım bir de.
Eh birazcık elinizden geliyorsa böyle şeyler, azıcık da yaratıcılıkla neler yapılmaz ki? Ben çok sevdim kazağı bu haliyle. Eskileri atmayın, mutlaka değerlendirin. Yaratıcılığınızı konuşturun post'unda da bahsetmiştim bundan. Bu arada çorabımı da son yıllarda adeta bir devrim yaratmış olan Penti'den aldım. Çok güzel ve de nostaljik, bence denemelisiniz.
İşte bu senenin gözdelerinden kazayağı desenli eteğimle ilk kombin!
Ayrıca bir de ekose gibi bir post da hazırlayacağım tabii bu sevimli desen için de.
Sevimli dediğime bakmayın. Yani sevimli tabii ama göz çevresinde olmadığı sürece:)

Çok sevgiler, CB
Xx!

30 yaşına gelmeden... Part 2!

Geçtiğimiz günlerde 30 yaşına gelmeden dinlemeniz gereken şarkılar diye bir liste yapmıştım.
Çok sevdiğim, hatta dinlemeye bir türlü doyamadığım şarkılardan yalnızca iki elin parmaklarını geçmeyen bir liste oluşturmak, belki de dünyanın en zor şeylerinden birisi oldu.
Şimdi ise kolları sıvadım ve 2. bir liste hazırladım.

Her biri kendi döneminin en başarılı parçaları olmuş ve sonrasında cover'larıyla hayatımızdaki yerlerini almış olan klasik parçaları bir de esas sanatçılardan dinleyelim istedim.

Solomon Burke'den Bob Luman'a, Eagles'dan Johnny Nash'a kadar en mükemmel seslerin yer aldığı listemi huzurlarınıza sunuyorum...
Buyursunlar efendim,
Keyifli dinlemeler...
Çok sevgiler, CB
Xx!

20 Ekim 2013 Pazar

COCO

ONCE UPON A TIME...

Bir zamanlar.... Mütevazi geçmişini tüm hayatı boyunca saklayan ve kendi efsanesini yaratmayı seçen küçük bir kız yaşamıştı.

O küçük kız büyürken yaşadığı her şey onu olmak istediği kişiye dönüştürdü.
Annesi o küçük yaştayken öldü.
Babaları ise onu ve kardeşlerini bir manastıra yerleştirdi ve geri dönmedi.
Yedi yılını bir manastırda geçirdi.
O manastır Gabrielle'nin ilham kaynağı oldu.
Elinde olanın fazlasını istedi ve almayı da bildi.

Bir zamanlar, manastırda yaşayan küçük kız, zamanı gediğinde kendi moda devrimini yarattı!
Özgürlüğünü kazanmak için çalışmak istedi.
Çalıştı da. Hem de sadece kendini değil, tüm kadınları özgürleştirdi. Onları fazlalık ve rahatsız kıyafetlerden kurtardı, onlara aynaya baktıklarında olmak istedikleri kişileri gösterdi.

Bir zamanlar Coco Chanel...
Bir dönemi kapattı ve onun sayesinde modada yeni bir çağ başladı!

Bir zamanlar Coco, sadece moda dünyasına değil, tüm dünyaya adını en parlak taşlarla yazdırdı. Şimdi bile halen o parlaklık gözümüzü almakta...

Coco Chanel'e sevgilerle...
CB