18 Ekim 2013 Cuma

Eat, Pray, Drink Sage!

Cuma günlerine bayılırım, çok severim. Haftanın bu gününde ayrı bir enerjik olurum.
Hayata pozitif bakarım. Ve daha neler neleer...

Ama bugün bunların hiçbirini hissetmiyorum. Felaket bir boğaz ağrısıyla uyandım.
Yutkunurken boğulma tehlikesi geçirdim. O denli şişmiş bademciklerim.

Kahvaltının hemen ardından, "anneee bitki çayları nerdeydi yaaa" diye sordum. Bitkisel çayları buldum, adaçayını kaptım. Bir de ya öldürsün ya da iyileştirsin mantığıyla içine bal attım 1 kaşık.
Şu an için hayattayım. Tabii her zaman için bir açık kapı bırakmak gerekir.
Madem ki hasta oldum, moralimi yüksek tutup ordan birkaç points toplarım diye düşündüm.
Yıldız kupalarımdan bir tanesinde içtim adaçayımı. Ve en sevdiğim çay kaşığım. Bu çay kaşığına karşı inanılmaz bir sempatim var, benden başka biri kullandığında bilin ki ortada çook büyük bir problem var.

Neyse bütün bu konseptin adaçayının kötü tadını kapatmasını bekledim ama tık demedi. Hala aynı çirkin tat.
Ama bir plasebo etkisi bekliyorum. Yani şu bardak altlıkları, şu kupa, en sevdiğim çay kaşığım... Hepsiyle el ele verip bir voltran oluştururuz belki.

Ye, Dua et, Sev kitabının ilk sayfalarında geçiyordu.
Kadın o kadar umutsuz ki, şu cümleleri kuruyor.
"ve içimden sadece şöyle dedim: Lütfen, lütfen, lütfen...."
Benim içimden söylediklerim biraz daha ayrıntılı tabii ama aynı acıklı ses tonu. Lütfen boğaz ağrım geçsin, lütfen bir daha adaçayı içmek zorunda kalmayayım, lütfen bu savaşta bademciklerim galip gelsin... Listenin sonu yok.

1 saat oldu adaçayı gram fayda etmedi. Halbuki 13. yy.da yazılmış olan dizelerde şöyle bir şey geçiyormuş:
"Eğer dikmişsen adaçayını bahçeye, ne gerek var ölmeye!"
Öldürmeyecek belli ki, ama iyi etki konusunda da tam bir kaplumbağa!
Eh ilaç sepetini karıştırıp bir soğuk algınlığı ilacı içmek şart oldu.

Her şeye rağmen,
Friday, I'm in love!
Sevgiler, CB
Xx

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder